top of page

Versay'daki Orme

Yaklaşık iki yıl önce Paris’e ilk (!) gittiğimde, –bugüne kadar bir daha gitme olanağım olmasa da, tekrar gideceğimden şu an bile emin olduğum için “ilk” sıfatını mimliyorum– henüz Edward Carey’in Gözlemevi Hikâyeleri [İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2003] adlı romanını okumamıştım. Benimle yaşıt Carey’in bu ilk kitabında kurduğu olağanüstü hayat hikâyelerinden doğal olarak habersizdim. Bu yüzden Carey’in romanındaki Francis Orme gibi bir karakterle, Paris’te karşılaşacağımı elbette bilemezdim.

 

Gözlemevi Apartmanı; içinde yedi yalnız insanın yaşadığı, zamanında şehrin dışında görkemli bir yapıyken giderek yaklaşan ve sonunda etrafını örümcek ağı gibi saran evler, yollar ve sokakların ortasında yalnız ve harabe bir adaya dönüşmüş bir binadır. Bir zamanlar Orme ailesine ait olan Tearsham Malikanesi’nden geriye yalnızca çatıdaki gözlemevi kalmış; bina, bir avuç tuhaf insana ev sahipliği yapan bir apartmana dönüşmüştür. Orme ailesinin son temsilcisi Francis Orme, insanların değer verdiği ‘geçmişi olan’ nesneleri çalarak, Gözlemevi Apartmanı’nın bodrumundaki sergisini zenginleştirmektedir.

 

Francis Orme’nin diğer ilginç uğraşı / uzmanlığı ise Balmumu Heykel Müzesi’nde bulduğu kadrolu bir iştir: Müzenin galerilerinde, ‘canlandırdığı’ ünlü şahsiyetlerin kılığında / makyajında mesai saatleri boyunca hiç kıpırdamadan, gerçek bir heykel gibi durmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse işinde oldukça iddialıdır ve bu işi bazen kentin en işlek meydanında da yapmaktadır. Tuhaf zevkleri olan bu takıntılı karakter, insanları gözlemlemekten, onları şaşırtmaktan, hatta korkutmaktan müthiş keyif almakta ve bir yandan da sıra dışı koleksiyonu için nesne toplamaya devam ederek günlerini geçirmektedir.

 

Apartmanın diğer sakinleri de en az Francis kadar ilginçtir: Francis’in, yıllardır dargın oldukları için ayrı yaşayan annesiyle babası; istemsiz ağlayarak sürekli ter ve gözyaşı döken emekli öğretmen Peter Bugg; pembe dizileri gerçek hayata tercih eden kızkurusu Claire Higg; yıkık binayı takıntılı şekilde temizlemeye devam eden Kapıcı; ve kendini köpek sanan bir kadın... Bu insanlar da tıpkı içinde yaşadıkları apartman gibi güzel günler görmüşler, ne var ki sonunda unutulmuş, bir kenara itilmişlerdir.

 

Ancak, apartmana yeni gelen bir kiracı, değişimi ve aşkı da beraberinde getirince apartman sakinlerinin sakin hayatları neredeyse altüst olup sekteye uğrayacaktır. Yeni kiracı, kapılarını yıllardır kimseye açmamış bu insanları korkutacak, harekete geçirecek, unutulmuş hatıraları yeniden canlandıracaktır. Yeni kiracının en çok etkilediği / etkilendiği sakin ise hiç kuşkusuz Orme olacaktır.

 

Francis Orme için hayatî önem taşıyan, bu yüzden de kimselere göstermeye kıyamadığı sergisinin, bu sergi için hazırladığı katalogların / listelerin ve diğer tuhaf takıntılarının ayrıntılarına burada girecek değilim. “Sevgi Sergisi” olarak vaftiz edilen 996 adet bu toplamdan, size sadece birkaç ‘parça’ aktarmakla yetineceğim: Bir Kasa Fişi, Kullanılmış Bir Zarf (Mavi), Beyaz Bir Naylon Torba, Paslı ve Eğri Bir Çivi, Bir Miktar Kurşunkalem Yongası, Bir Kazın Tüyleri, Bir Miktar Balık Kılçığı, Kesik Ayak Tırnakları, İçinde Köpek Dışkısı Bulunan Cam Bir Kavanoz (Mühürlü), İçinde Pis Banyo Suyu Olan Mühürlü Bir Kavanoz, Kullanılmış Bir Jilet, Bir Tütün Kutusu, Bir Ansiklopedinin Sekizinci Cildi, Ahşap Bir Klozetin Kapağı, Yedi Adet Kurulama Bezi, İki Defne Yaprağı, Bir İstifa Mektubu, Bir Akciğer Röntgeni, Bir Genel Mezbahanın Tanıtım Broşürü, Bir Öğrenciye Ait Yazılar (Otuz Sayfa Dolusu), Kaybolmuş Bir Dile Ait Bir Sözlük, Bir Doktorun Gece Zili, Bir Süt Şişesi (Açılmamış), Bir Kadının Vibratörü, Para Dolu Bir Cüzdan, Bir Çocuğun Azı Dişi, Bir Şişme Kadın... Gerisini merak eden kitabı alır, okur.

 

•••

 

Sıra dışı karakterleri açısından, 2001 yılı Fransız yapımı “Amelie” ile koşut benzerlikler gösteren bu roman ile film arasındaki yansımaları ve çarpışmaları daha fazla kurcalamak yersiz. Varsın, Carey, romanını yazmadan önce “Amelie”yi izlemiş olsun. Benim için önemli olan, Francis Orme’nin garip tutkuları ve uzmanlaştığı alandır. Çünkü benzer bir karakterle Versay sokaklarında ben de karşılaşmıştım ve Paris’ten döndükten çok sonra romanı okuduğumda, saçma sapan bir yanılsama içinde kendimi bulmuştum: O mim sanatçısı Francis Orme olabilir miydi?

 

Versay Sarayı’nda saatlerce dolaşmış, sarayın odaları ve koridorları arasında tarih, mobilya, ayna, kumaş, renk, ışık, resim yorgunu düşmüştük. İstasyona dönerken, Versay’ın bahçelerini aratmayan bir parkta ilerlerken, yürüyüş yolunun hemen kenarında görmüştüm O’nu: Elleri göğsünde buluşmuştu, yüzündeki som altından maskesiyle bir Mısır mumyasını andırıyordu. Önünde ve yanında gezmenler hatıra fotoğrafı çektirdiğine bakılırsa ‘iyi bir parça’ olmalıydı: Değerli bir heykel, balmumu, yontu. İyi de, bu sıradan yolda işi neydi? Niye bir kaidesi bile yoktu?

 

Ama, sarayı gezerken ‘heykel yorgunu’ da olan zihnim, tahmin ettiğiniz gibi yanılmıştı: O’nu bir heykel sanmıştım! Hatta şöyle düşünmüştüm: Alıp götürmeli bu parçayı buradan. Kimin ruhu duyar ki?!.

 

Tam önüne geldiğimizde, daha dikkatli incelemeye koyulmuştum bu heykeli. Bakışlarımı bir türlü yüzünden alamıyordum. Öylesine canlıydı. Işıl ışıl parlıyordu. Ama gözleri kapalı olmasına rağmen, izleniyor gibiydim. O’nun dudaklarında ise hafif bir gülümseme. Sanırım çok yaklaşmış olmalıydım. Sırtlayıp götürmek için hamle yapmış da olabilir miyim? Olabilirim! 

 

Tam o anda büyü bozulmuş ve ‘heykel’ bana göz kırpmıştı.

 

•••

 

Gözlemevi Hikâyeleri’ni daha önce okumuş olsaydım, o gün kulağına eğilip “Tanıdım seni. Orme” diye fısıldayacağıma bugün eminim. O’nun ‘gerçek’ Orme gibi garip takıntıları ve tuhaf nesnelerden oluşan kişisel bir müze kurma girişimi olup olmadığını ise bilmiyorum. Çünkü olsaydı, beni bırakmazdı: Diğer ‘tuhaf’ nesneleriyle birlikte, şu anda ‘sergileniyor’ olurdum.

 

 

Mart 2005

 

bottom of page