top of page

Buca Yazıları-1

Nevi Şahsına Münhâsır Bir Şehir

Bence herhangi bir şehir hakkında anlatılan efsaneler, hikâyeler ya da isminin anlamı üzerine yürütülen rivayetler ne kadar çoksa o şehir de o denli derin ufuklar açar; tarihine, kültürüne ve yaşanmışlıklarına bugünden bakan meraklısının önüne.

 

Kuşkusuz Buca da öyle...

 

Yıllardır yolumun düşmediği İzmir’in bu uzak ilçesi, daha çok bir öğrenci şehri olarak kalmış usumda. Böyle düşünmemde Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ana yerleşkesinin Buca’da olmasının payı büyük elbette. Bitmek bilmeyen yüksek lisans maceram boyunca, derslerimi ilk yıl Alsancak’taki fakültemde takip etmeme rağmen, tez aşamasına geçtikten sonra bağlı bulunduğum Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün Buca’daki binasına yılda iki defa sadece kayıt yenilemek için gittiğimi ve bu öğrenci alayının içine keyifle karıştığımı belirtmeliyim burada…

 

Ama şimdi dönüp bakıyorum da, o uzun yıllar boyunca farkına varamadan dolaşıp durmuşum Buca’da. Hakkını verememiş, içine girememiş; tarihini, rivayet edilen hikâyelerini ve elbette o güzelim köşkleri ile malikânelerini bilememişim.

 

•••

 

Önce ismine dâir yürütülen rivayetlerden başlayalım. Sanırım en güçlü rivayet, coğrafi anlamda da doğruluk payı taşıdığı için Rumca "köşede, kenarda kalan köy" anlamındaki "Bovios" sözcüğünden gelmesi Buca isminin. Ama 1235’de yolu buralara kadar düşen ve “Kohi” diye bir yerde bir manastır yaptıran İznik Kralı Ioyanis’i de unutmamak gerek. Rumca’da “çukur” anlamına gelen Kohi, yine Rumca’da aynı anlama gelen Gonia’ya dönüşmüş, zamanla Bugia ve Buca olmuş. Buca’nın çukurda kalan doğal yapısına değişik bir yorum ve İtalyanca’da da “buca”nın çukur anlamına geldiğine bakılırsa bu da güçlü bir rivayet. Bir başkası ise bir zamanlar bu topraklarda yaşayan Vuza Ağa’ya ait. Uçsuz bucaksız otlaklar, çeşit çeşit meyve bahçeleri ve üzüm bağlarının sahibi bu ağanın adı, gel zaman git zaman değişime uğramış ve Vuza, olmuş sana Buca… Sizi bilmem ama, ben en çok bu son rivayeti tuttum.

 

Rivayet ya da gerçek, tüm bu hikâyeler Buca’nın köklü tarihine işaret ediyor sonuçta. Yazılı kaynaklara göre İ.Ö.630 yılına kadar uzanan tarihiyle birçok kavim gelip geçmiş Buca’dan. Üstelik her dine teklifsizce kucak açmış ve her ulustan insanı bağrına basmış bu topraklar. Sanırım bu çok kültürlü yapısı ve çok katmanlı hoşgörüsü sayesinde de bambaşka bir coğrafya ve farklı bir kimlik ortaya çıkmış. Nasıl demeli? Biraz eski, biraz modern; İzmir’den hem bağımsız, hem de ona gönülden bağlı ve yakın; bir yandan kapalı kutu, ama diğer yandan da pencereleri ardına kadar açık…

 

Kısacası nevi şahsına münhâsır ve yüreği onu sevenlere alışık…

 

 

– Nisan 2009

bottom of page