top of page

Sardis'te Mola

Fakültedeyken mitologya derslerini iple çekerdim. Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) manevi evlâdı Şadan Gökovalı’nın, deyim yerindeyse her derste ağzından bal damlar; ben de geçmişin masallarından güç alıp geleceğe umutla yelken açarken müthiş bir hümanizmayla yüklenerek rengârenk ufuklara dalardım. Öyle ki, bize konuk olarak geldiği EÜ Basın Yayın Yüksekokulu’na (şimdiki adıyla İletişim Fakültesi) kadar gidip “misafir” öğrencisi olmuşluğum da çoktur benim…

 

Gökovalı’nın üniversitelerdeki öğretim üyeliğinin dışında bir özelliğinin daha olduğunu söylemeliyim: Seksenli yılların ortasından itibaren Salihli’de mucizeler yaratan Belediye Başkanı Zafer Keskiner’in danışmanıydı çünkü kendisi. Efsane başkanın görev yaptığı üç dönem boyunca (1984-1989, 1989-1994 ve 1999-2004) inanılmaz bir kültür ateşini birlikte yakmışlar, Salihli’ye bambaşka bir kimlik kazandırmışlardı. Tüm kadrosu kasabalı gençlerden oluşan Şehir Tiyatrosu örneğin… Alt katındaki galeride nitelikli sergilerin açıldığı, fuayesinin her dâim dolup taştığı ve Dostlar, Ortaoyuncular, Kenterler, AST başta olmak üzere Türkiye’nin önde gelen gruplarının ikinci adresi sayılan bu tiyatroya, biz de (Prof. Dr. Özdemir Nutku yönetimindeki GSF Tiyatro Deneme Topluluğu) defalarca turne yapmış, perde açmıştık.

 

Ama Salihli’nin bende bıraktığı en önemli iz, hiç kuşkusuz Şiir İkindileri’dir. Salihli yakınlarındaki Sardis antik kentinde, Güz ve Bahar olmak üzere yılda iki kez düzenlenen bu etkinliğe, yaşayan bir şairimiz konuk olarak katılır ve kendisine Türk Şiiri’ne katkılarından dolayı Dionysos Ödülü sunulurdu. Şadan Gökovalı, her bir ikindi için ayrıca “İz” adında bir dergi hazırlar ve bu seçkide büyük şairimizle birlikte özellikle gençlerin şiirlerine de yer verirdi. Katıldığım üç ayrı Şiir İkindisi’nde Necati Cumalı, Arif Damar ve Can Yücel ile aynı sayfaları paylaşmamın, bugün de benim için büyük bir onur olduğunu belirtmek isterim.

 

Yeri gelmişken, ilk dönem şiirlerimi yayımlayarak beni gönülden destekleyen Şadan Hoca’mın da selâmlarımı kabul etmesini dilerim.

 

•••

 

Ödemiş ile Salihli arasında yükselen Bozdağ’dan dönüş yolunda uğradığımız Sardis (günümüzde Sart), bir yandan yirmi küsur yıllık anılarımı tazelerken, diğer yandan da her zamanki ihtişamıyla karşılıyor beni…

 

Sekiz on yıl öncesine kadar İzmir’i Ankara’ya bağlayan karayolu, Sardis’in hemen yanından geçer, böylece antik kentin günümüze ulaşabilmiş değerleri gözler önüne serilirken gördükleri karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen ya da bu hazinelere kayıtsız kalamayan kimi meraklılar, burada kısa bir mola verme ihtiyacını hissederler, en azından kendi kendilerine ilk fırsatta Sardis’e gelme sözü verirlerdi.

 

Şimdiyse duble anayol, kasabanın bir hayli dışından geçtiği için çoğu yolcu, habersiz bu muhteşem hazineden. Geceleri ışıklandırılan Gymnasium’un (Hamam Kompleksi) pırıltılı daveti bile ulaşamıyor onlara… Sözün özü, kaynaklara göre sadece bir avuç gezgin (yılda ortalama üç bin) geliyormuş artık Sardis’e… Oysa, İ.Ö.7’nci yüzyıla kadar uzanan tarihiyle antik Lidya uygarlığının başkenti Sardis, çok daha fazlasını hak ediyor elbette...

 

Gölmarmara’ya doğru kilometrelerce uzanan Nekropol’ü örneğin. Uçsuz bucaksız düz ovada asimetrik ve sonsuzluk hissi uyandıran çıkıntılar hâlinde yükseldiği için olsa gerek Bintepeler adı verilen, aslında Lidya krallarına ve soylularına ait 90 adet anıt mezarın (Tümülüs) bulunduğu bu bölge, “Anadolu’nun Piramitleri” olarak anılıyor. En büyüğü 355 m. çapında ve 69 m. yüksekliğindeki Kral Alyattes’in mezarı kuşkusuz… Ve söylemeye gerek yok sanırım; tüm mezarlar 18 ve 19’uncu yüzyıllarda keşfedilip çoktan soyulmuşlar…

 

Dünyadaki ilk altın paranın basılıp tedavül edildiği; Frig Kralı Midas’ın ünlü lânetinden kurtulmak için deresinde (Paktolos) şifa aradığı; sonra heybetli Gymnasium’u ile Artemis Tapınağı; altın işleme atölyelerine ait kalıntıları ve güzelim mermerli caddesi boyunca sıralanan kuyumcu dükkânları; gün ışığına çıkarılmayı bekleyen tiyatrosu, agorası ve yukarılardaki Akropol’ü; kaplıca olanakları; Anadolu’nun en erken örneklerinden sayılan Sinagog’u ve nihayet İncil’de adı geçen Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biri olma özelliğiyle paganizmle birlikte üç ayrı dinin buluşma noktası Sardis’te verdiğimiz molanın ardından İzmir’e doğru yola çıkıyoruz.

 

Aklımızda geçmiş uygarlıkların sonsuz hazineleri, yolun sağında ise Anadolu Piramitleri…

 

 

– Şubat 2011

     

bottom of page