top of page

Adım Adım Konak

Şiirler, şarkılar ve romanlar ile kalın ciltli kitapların resimli sayfalarında ve dünyanın bir ucundan gönderilmiş siyah beyaz bir kartpostalda kalsa da geçmiş güzel günlerin hatıraları; ve bizler, bugün tüm bunlara imrenerek bakıp hüzünle anımsıyor olsak da o yaşanmışlıkları ve güzelim binaları, geride kalanların değerini bildiğimiz, sahip çıkıp gözümüz gibi baktığımız ve çocuklarımıza tüm bunları anlatabildiğimiz sürece hâlâ daha umut var demektir bence…

 

Sanırım, Türkiye'nin en büyük meydanıdır Konak. 20 hektarlık (200.000 m²) bu dev meydanda adeta tarihe meydan okuyan İzmir’in simgesi Saat Kulesi’nden başlıyoruz gezimize… Parçalı bulutlu, bazen de yağmurlu bir havada ve bu sefer 5 yaşındaki kızım Eylül Ada’yla birlikte…

 

•••

 

1901’de, II.Abdülhamit’in tahta çıkışının 25’inci yılı anısına, aslında dönemin Valisi Kamil Paşa’nın fikridir Saat Kulesi. Tarihi boyunca hiçbir zaman tam bir Osmanlı kenti olmamış İzmir’den, padişah efendilerine sundukları bir armağandır.

 

Bildiğiniz üzere saltanatın isteği veya parasıyla yaptırılan ve elbette onun adını taşıyan bir tek cami, medrese, köprü, hamam, çeşme ya da imarethâne yoktur İzmir’de. Varolanların hepsi “sivil mimari” örneğidir. İzmirliler’in kendi güçleriyle ve kendi paralarıyla yaptırılmışlardır.

 

Tıpkı 90’ların başındaki “Mavi Körfez, Yeşil İzmir” kampanyası gibi… Hatırladığım kadarıyla bu sivil toplum hareketine de İzmirliler büyük ilgi göstermiş ve yaşadıkları coğrafyaya bir kez daha sahip çıkmışlardır. Yani bugün “demokrasinin kalesi” deniyorsa İzmir’e, bu kazanımın kökenlerini geçmişte aramak doğru olacaktır.  

 

Sonuçta Saat Kulesi’nin inşası da benzer bir girişimle olur. Vali Kamil Paşa’nin açtığı destek kampanyasına, İzmirliler elbette seyirci kalmaz ve toplanan akçelerle Saat Kulesi bir yıl içinde tamamlanır. Mimarı, 1.Kordon’da bulunan Alman Konsolosluğu ile Alsancak’taki St. Polycarp Kilisesi’nin iç süslemelerini de yapan Raymond Pere’dir. Dört köşesinde çeşmeler bulunan 25 metre yüksekliğindeki kulenin saati ise Alman İmparatoru II.Wilhelm’in armağanıdır.

 

İzmir’in demokrasi kültüründeki başka bir önemli yapı taşı ise hiç kuşkusuz Saat Kulesi’nin hemen yanı başındaki İlk Kurşun Anıtı’dır. 1974’de, Gazeteciler Cemiyeti tarafından seramik sanatçısı, ressam ve heykeltıraş Turgut Pura’ya (1922-1979) ısmarlanan bu anıt, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı ateşleyen Türk direnişinin de sembolü gibidir. Gazeteci Hasan Tahsin’in adını, yine devlet eliyle olmasa da yaşatan anıtın, 2003 yılında, Konak Meydanı’nda yapılan düzenlemeyle birlikte bakımdan geçtiğini ve yerinin değiştirildiğini belirtelim.

 

Osmanlı döneminde Aydın’a bağlı küçük bir kasabayken, özellikle 18’inci yüzyılda ticaretin de etkisiyle gelişen İzmir, nihayet 1860’da vilâyet olmaya hak kazanır. Böylece Vilâyet Konağı’nın yapımına 1869’da başlanıp üç yıl sonra da tamamlanır. 1872’den 1970’e kadar İzmir, işte bu tarihi konaktan yönetilir. Ancak 1970’de hâlâ daha bilinmeyen bir sebeple Vilâyet Konağı yanıverir. Tesadüf bu ya, aynı dönemde İzmir Emniyet Müdürlüğü ile Vilâyet’e bağlı diğer kamu binaları için Konak’ta yer aranmaktadır. Tarihi konak, aslına uygun olarak ve birkaç metre de sağ cenaba kaydırılarak tekrar inşa edilip 1971’de hizmete girer. Diğer kamu binaları ise çoktan yanında ve arkasında yükselmeye başlamıştır elbette… Sözün özü, 9 Eylül 1922’de Fahrettin Altay ve askerlerinin Türk Bayrağı’nı tekrar göndere çektikleri yer, kesinlikle şimdiki bina değildir.

 

Geldik Konak Yalı Camii’ne… Bir camiden çok küçük bir mescidi andıran ve İngiliz Ayşe Camii olarak da bilinen bu mâbedin yapılış tarihi tam olarak bilinmese de 18’inci yüzyıl eserlerinden olduğu tahmin edilmektedir. İç süslemeleri ve dış cephesinde yer alan çinileri ise gerçekten görülmeye değerdir.

 

Saat Kulesi’ni çevreleyen ve günümüze kadar ulaşan yapılar bunlardan ibaret. Ancak meydanın genişlemesiyle birlikte yine Konak Meydanı içinde olduğu varsayılan ve 5-10 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan birkaç mekân daha olacak gezimizde…

 

1854 yılında Fransız Gümrüğü olarak hizmete giren Eski Rıhtım ve Gümrük Binaları, bunlardan biri örneğin. Yapımında kullanılan çelik konstrüksiyonlardaki mimari üslup dolayısıyla mimarının, Eiffell ya da onun asistanları olduğu sanılan bu yapı topluluğu, uzun yıllar gümrük, daha sonra da balık hali ve otopark olarak kullanılmış. 2002 yılında aslına uygun olarak restore edilerek Konak Pier adıyla alışveriş ve eğlence merkezi hâline gelen burası, İzmirliler için keyifli bir buluşma noktası günümüzde…

 

Konak Pier’in tam karşısından başlayıp Basmane Gar binasında sonlanan Fevzipaşa Bulvarı’nın girişi ise Ulusal Mimarlık Akımı’nın iki simge yapısına ev sahipliği yapıyor. Bulvarın solundaki bina Osmanlı Bankası’dır. Gerçi bankanın satışı ya da el değiştirmesiyle birlikte artık burası Garanti’ye ait bir yapıdır. 1926’da Mimar G. Mongeri tarafından tasarlanmıştır. Sırtını dayadığı yer ise Kardiçalı Han’dır.

 

Bulvarın sağında veya Osmanlı Bankası’nın tam karşısında bulunan bina ise yine Ulusal Mimarlık Akımı özelliklerini taşıyan, ancak Art Deco’dan da etkilendiği son derece belli olan Vakıfbank’a ait binadır. 1931’de yapılmıştır. Mimarı, Kemal Bey’dir.

 

Bu noktadan sonra, deniz kenarından yürüyerek Saat Kulesi’ne doğru geri dönüyoruz kızımla. “Şimdi nereye gidiyoruz” diye soruyor. “Bahri Baba’ya” diyorum. 

 

Çünkü meydanın güney batısını çevreleyen ya da sınırlayan Bahri Baba Parkı’nda St. Rock Hastanesi bulunuyor. 1831’de vebalı hastalar için yapılan bu hastane, İzmir’deki neo-klasik mimarinin güzel bir örneği sayılıyor. Varyant çıkışında meyilli bir teras üzerine inşa edilen ve uzun yıllar fakir Hıristiyan ailelerin bakımını üstlenerek Kimsesizler Yurdu (Piçhâne) olarak da kullanılan bina, 1845 yılında Fransızlar tarafından onarım görmüş. 1984’de Kültür Bakanlığı’na devredilerek restore edilmiş ve 1987 yılında Etnografya Müzesi olarak kapılarını yeniden açmış. Bina o tarihten bugüne İzmir Etnografya Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Bizans mimarisinin süsleme özelliklerinden de izler taşıyan binanın, 1984’de inşa edilen İzmir Arkeoloji Müzesi’ne komşu olduğunu da belirtelim.

 

Hemen karşısında bulunan Memleket Hastanesi de tarihe tanıklık eden bir başka önemli yapı olarak karşılıyor bizi. 1855 tarihli bina, İzmir’in ilk Müslüman hastanesi… 1897’de yetersiz kalmaya başlayınca yanındaki cephâne depolarının de eklenmesiyle genişletildiği biliniyor. Ve 1903 yılında tamamlanan ek binalarıyla, o dönem için tam teşekküllü bir hastane hâline getiriliyor. 1950’ye kadar Memleket Hastanesi, 1950’den 1982’ye kadar ise Devlet Hastanesi olarak kullanılan ve bir süre Ege Üniversite Hastanesi’ne de ev sahipliği yapmış bu binalar, günümüzde İzmir Kadın Doğum Hastanesi ve İzmir Diş Hastanesi olarak iki ayrı sağlık kurumuna hizmet vermeye devam ediyor.

 

Konak’taki son durağımız Elhamra… Ulusal Mimarlık Akımı’nın öncülerinden Mimar Tahsin Sermet tarafından yapılan bina, 1’inci Beyler olarak bilinen Nadir Nadi Caddesi üzerinde yer alıyor. 1926 yılında sinema, 29 Ekim 1933’de ise kütüphâne kısmı hizmete açılmış bu güzel binanın. Günümüzde İzmir Devlet Opera ve Balesi ile Milli Kütüphâne’ye ev sahipliği yapan Elhamra, gerçekten İzmir’in simge yapıları arasında bulunuyor…

 

•••

 

Biz bugün, Eylül Ada’yla birlikte Konak Meydanı’nı boydan boya bir güzel gezdik. Her yapının önünde, o yapının değerini ve tarihi anlamını, baba-kız bir kez daha öğrendik. Bir zamanlar Saat Kulesi’nin çevresinden turlayan pembe tramvayların çın çınlarını ve meydanın tam ortasından geçen mavi troleybüslerin boynuzlarını anlattım kızıma: Çok eğlendik.

 

Ve elbette, Saat Kulesi’nin gerçek sakinleri olan güvercinlerin karınlarını doyurmayı da ihmal etmedik. Onları bol bol besledik…

 

 

– Mart 2009

bottom of page