top of page

Narlıdere'nin Dağları

Bu yıl, Eylül Ada’nın en severek yaptığı ödevinin beraber şiir yazmamız olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İlköğretim müfredatına uygun olarak özel gün ve haftaları kutlarken ya da anarken, bu günlerin önemine dikkat çekip pekiştirmek amacıyla verilen ödevlerinin arasında şiir de olduğundan, beş dakikada bitiverirdi çünkü ödevimiz. Yıl boyu; cumhuriyet, 10 Kasım, 23 Nisan, yeşilay, yerli mallar haftası, ülkeler ve kültürler vb gibi derken; neredeyse bir kitap dolusu şiiri birlikte yazdık böylece biz kızımla beraber… İşte aşağıdaki Orman Haftası nedeniyle kaleme aldığımız dizeler, bu kollektif çalışmanın bir ürünüdür:

 

Ben her sabah penceremi
Ormana açarım
Kuş sesleri dolar içime
Sıcacık güneşle birlikte uyanırım

Karşımda çam ıhlamur ve çınar
Kuytularında türlü hayvanlar yaşar
Dallarında taze bahar
Doğa bana el sallar

Yemyeşil bir denizdir orman
Derinlerinde gizli hayatlar olan
Doğa bu kadar güzel ve yakınken
Korumak ve sevmektir bana kalan

 

Kızıma ait ikinci sınıfın defterlerinde ya da çizgili kâğıtlara yazılıp portfolyo dosyasında saklı kalan bu şiirleri toplayıp –ve elbette onlara yenilerini de ekleyip– “baba-kız” çift imzalı bir kitap hazırlamak bugünlerde niyetim. Ama sadece pozitif mesajlar içeren cümlelere uyak düşürmekten ibaret sanmayın sakın bu çocuklara yönelik şiir projesini… Yukarıdaki “orman” şiirini yazmadan önce, evimizin bulunduğu Narlıdere’nin dağlarında keyifli bir keşif turuna çıktığımızı ve şiirdeki her bir dizenin, bu gezinin bir sonucu olduğunu en başta sözlerime eklemeliyim.

 

•••

 

Sessiz ve sakindir bizim dağlar. Kentin karmaşasından ve gürültüsünden uzak, doğa ile iç içedir yaşadığımız hayatlar. Evet belki ulaşımı zordur, otobüsleri azdır, son iki yıldır taksileri zengin etmişizdir, benzer bir yerleşim alanı –misâl Avrupa’da olsa füniküler ile çıkılacaktır dimdik yokuşundan; ama her türlü zorluğuna, aşağılarda uzanan varoşlarına (İkinci İnönü ve Atatürk Mahalleleri –ki yeni çıkan kentsel yenileme ve dönüşüm yasasına göre yıkılıp açılacakmış bu alanlar– ama ben pek sanmıyorum; okulları, muhtarlıkları, camileri ve sağlık ocakları bile var o insanların. Üstelik her gece yenileri de ekleniyor o konduların…) rağmen güzeldir işte bizim mahallemiz. Çünkü oksijeni boldur ve temiz. Kışın en az iki derece soğuk olsa da yazları aynı oranda serindir. Klimaya ihtiyaç duymazsınız. Karşılıklı açacağınız iki pencere, doğal klima etkisi yaratır çünkü mis gibi iyot ve çam kokuları ile… Serin imbat dolar içinize. Yazın en sıcak gecelerinde, üşüdüğünüz bile olur, örtünürsünüz.

 

Bahçemiz de geniş ve diğer sitelere göre (havuzlu olanlar dâhil) ayrıcalıklıdır bizim. Nasıl olmasın? Yediveren gülleri ve taze nane-maydanoz tarhları ile birlikte dut, çağla, erik, ceviz, yenidünya, nar, vişne ve kiraz ağaçlarıyla doludur çünkü bahçemiz. Henüz olgunlaşmadan çocuklar tarafından daha dalındayken götürülse de (Eylül Ada dâhil) ve akşamına karınları ağrısa da sunduğu huzur, oyun alanları ve güven yeter hepimize… Üstüne bir de manzarayı eklediniz mi; bir yanda eşsiz deniz, diğer yanda yamaçlar boyunca uzanan kızıl ve akçamlar, sonra ıhlamur, servi ve çınarlar, değmeyin keyfimize…

 

Derin vadiden aşağılara doğru orman yolundan ilerledikçe pembeli beyazlı dev zakkumlar karşılar önce sizi. Fauna değişir birden. Çam familyasına ardıç, meşe, çitlembik, katırtırnağı, pırnal, akçakesme ve yaban zeytinleri eklenir. Fundalıklar çoğalır. Salkımsöğütler ve kavaklar ise vadinin dibindeki dere boyunca uzanmaktadır. Kışın iyi yağan karın da etkisiyle çağıl çağıl çağıldayan Ali Onbaşı’nın her iki omzunda…

 

Ve erkenci ağustosböceklerinin cırıltısı, serçelerin ötüşlerine karışıp gün batımında bizim dağların rengi erguvana dönerken derin bir soluk almak ister insan. Tutunmak için şu akıp giden zamana ya da hayata…

 

 

– Haziran 2012

bottom of page