top of page

Efes / Bis

Babama

 

Babam öğretmendi benim. Türkçe-Edebiyat öğretmeni. Okur yazarlığımı ondan almışım.

 

Ama asıl mirasım, onunla birlikte çıktığım sayısız seyahatten gelir. Bugün biraz olsun gezgin yanım varsa, sebebi yine babamdır.

 

Çünkü ilkokuldan başlayarak liseyi bitirene kadar geçen yaklaşık on yıllık sürede, babamın rehberliğindeki uzak yakın okul gezilerinde ve sıcak yaz tatillerinde çıktığımız Anadolu turlarında büyüdüm ben. Tüm Anadolu, Ege, Akdeniz, Marmara ve Trakya’yı hem karış karış dolaştım, hem de gittiğim her noktayı zihnime kazıdım.

 

Henüz altı yaşındayken gördüğüm İstanbul’dan aklımda ka-lanları, yaklaşık yirmi yıl sonra gidip yerleştiğimde, daha dün gibi hatırlayıp kullandıysam ya da o ilk gezimde kafamda çektiğim fotoğraflar sayesinde yönümü ve yolumu bulduysam, bunu elbette babama borçluyum.

 

Abarttığımı sanıyorsanız, üzülerek de olsa yanıldığınızı söylemeliyim. Misâl, on üç yaşındayken gidip gördüğüm Tarsus – Silifke arasındaki Cennet Cehennem Obrukları ile hemen yakınında bulunan ve o yıllarda (1983) daha yeni keşfedilmesine rağmen, Alanya’daki Damlataş’ın haklı ününe son veren Dilek Mağarası’nın bütün ayrıntılarını, şimdi burada aynı heyecanı yaşayarak sizinle paylaşabilirim.

 

Bunu ister görsel algımın gücü olarak kabul edin; isterseniz babam sayesinde bilinçli, sindire sindire, çoğunlukla yürüyerek ve gittiğimiz coğrafyayı bilip öğrenerek gezmek deyin. Benim için fark etmez, ama bugün de çıktığım gezileri yine aynı disiplinle sürdürdüğümü belirtmeliyim.

 

•••

 

Evet, Anadolu’nun çoğu antik kenti gibi Efes’i de ilk gezdi-ğimde yalnız değildim. 1982 yılındaki ilk tanışmamızdan sonra kişisel gezi tarihimde Efes’e daha kaç defa konuk oldum, tiyatrosunun basamaklarında oturdum, caddelerini arşınladım, agoralarında dolaştım, tapınaklarına girip çıktım şimdi bilmiyorum. Ama her gidişimde yeni bir şeyler öğrendiğim kesin...

 

Efes’i bundan önceki son ziyaretimiz 2002 yılına rastlar. O gün, İzmir Festivali kapsamında unutulmaz bir Carreras gecesi yaşamıştık. Festivalin kapanış etkinliği olan bu konserde dünyaca ünlü tenora, David Gimenez yönetimindeki İzmir Festival Orkestrası eşlik etmişti. Jose Carreras'ın "Efes'i eşsiz bir buluşma yeri olarak görüyorum. Böylesine tarihi bir mekânda şarkı söylemek gerçek bir meydan okuma, çetin bir iş" diye yorumladığı konser, bizim için de gerçekten olağanüstü bir şölen olmuştu.

 

Aynı yılın başlarında soğuk bir bayram tatilinde, sağanak yağmura aldırmadan gerçekleştirdiğimiz gezi de şimdi aklımda. Eşim Eda’nın ilk Efes turu olmuştur bu gezi…

 

İşte bugün, yıllar sonra tekrar Efes’teyim ve yine tiyatronun basamaklarında oturmuş ufka bakıyorum. Bu sefer yanımızda Eylül Ada da var ve bu gezi, dört yaşındaki kızımın ilk ziyareti…

 

Eskiden en yüksek basamağına kadar çıkılabilen, ama bugün koruma altına alındığı için daha yukarılara çıkılmasına izin verilmeyen bu tiyatroda, 2.500 yıl önce Sophokles’in Kral Oidipus’undan ya da Antigone’sinden kalmış bir mısra, bir fısıltı arıyorum. 

 

Hayır, edebi düşlere dalmak değil niyetim. Aksine bu yazımın son derece reel ve spesifik bilgilerle dolu olmasını istiyorum. Efes’e yapmış olduğum bir “bis” seyahati daha tamamlarken, geride iyi bir rehber kalmasını amaçlıyorum.

 

Buyurun size mümkün olduğunca geniş bir pencereden Efes rehberi…

 

•••

 

Tartışmasız bütün antik yerleşimlerin olmazsa olmaz yapısı, elbette tiyatro binalarıdır. Kentin nüfusuna göre büyüyüp şekillenen bu yapılarda, dikkat çeken en önemli nokta ise toplam nüfusun onda biri oranında oturma kapasitesine sahip olmasının gözetilmesidir. Misâl, Roma İmparatorluğu döneminde en parlak yıllarını yaşayan Efes’in, İ.Ö.3’üncü yüzyıl ile İ.S. 4’üncü yüzyıllar arasındaki nüfusu 250 bin civarında olmuştur ve işte tiyatrosu da 24.500 kişiliktir. Düşünebiliyor musunuz? İzmir’in nüfusu bugün 4 milyon civarı. Hadi, sinema salonlarını da dâhil edelim; acaba Antik Çağ’daki gibi aynı amaçla kullanılabilecek toplam 10 bin koltuğu var mıdır bu şehrin? 

 

Yazılı kaynaklara göre tiyatro binasının ilk kez Hellenistik Dönemde yapıldığı ve İmparator Cladius zamanında yeniden inşa edilmeye başlanıp İmparator Trianus (İ.S.98-117) döneminde tamamlandığını belirterek ufka bakmaya devam edelim.

 

İşte tam karşımda Arkadiane (Liman Caddesi) uzanıyor. Limana kadar uzanan bu mermer döşeli cadde 11 m. genişliğinde ve 530 m. uzunluğunda. Sağında ve solunda yer alan mermer sütunların bir kısmı bugün de ayakta olan bu görkemli cadde, zamanında kralların karşılandığı bir çok önemli gösteriye ve dini törene sahne olmuş...

 

İ.Ö.11’inci yüzyılda Antik Ion Birliği’nin en önemli liman kentlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 6 ve 4’üncü yüzyıllardan itibaren Küçük Menderes ırmağının getirdiği alüvyonların denizi doldurması üzerine, günümüzde denizden 8 km. içeride kalmış. Limanı kapanınca, eski önemini kaybetmesine rağmen yine de 3 km. doğusundaki Selçuk’a doğru Bülbül ve Panayır dağları arasındaki vadi boyunca gelişmeye devam etmiş. Tarihi boyunca beş kez yer değiştiren Efes’te, 1863 yılından bu yana arkeolojik kazılar aralıksız sürmekte ve dünyanın sayılı antik kentlerinden biri olan bu yerleşim, her geçen gün biraz daha gün ışığına çıkarılmakta.

 

Düşüncelerimi, aşağıda sahnede oynayan kızım bozuyor. Devam ettiği kreşin yıl sonu müsameresinde sahneye koydukları Midas’ın Kulakları’ndan küçük bir bölümü tamamlamış ve bana sesleniyor. “Hadi baba, daha kitapçıya gideceğiz.”

 

Aşağıya iniyor ve kızımın elinden tutarak kitapçı olduğunu düşündüğü –ki bir bakıma haklı– Celsius’a ulaşmak için Mermer Cadde’ye çıkıyoruz. Koresos Kapısı’na kadar uzanan bu cadde yaklaşık 400 m. uzunluğunda. Zamanında atlı arabalara ayrılmış bu yolda yayalar için yüksek bir platform da bulunuyor. Caddenin altında ise bir insanın girebileceği büyüklükte gelişmiş bir kanalizasyon sistemi var. İ.S.5’inci yüzyılda onarımdan geçen mermerlerin üzerinden ilerleyerek Efes’in merkezine doğru yürüyoruz.

                       

Ticari Agora’nın hemen yanında bulunan Celsius Kitaplığı’na vardığımızda vakit akşam olmak üzere. Yine de ağustos sıcağı dayanılmaz etkisini sürdürüyor. Birazdan kentin ışıkları yanacak ve kekik kokularına ağustos böceklerinin cırıltısı da karışacak.

 

İ.S.35’de Asya Konsülü Julius Celsius Palemaeanus adına, oğlu Julius Aquila tarafından Romalı Mimar Vitruoya'ya yaptırılan Celsius Kitaplığı’ndayız. Bu yapı aynı zamanda Celsius’un anıt mezarı. (İlginç değil mi? Kütüphânede mezarlık!) Celsius'un lâhitinde bulunan heykeli, bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Roma mimari özelliklerini tümüyle yansıtan yapının ön cephesinin dekorasyonu, devrinin en güzel örneklerinden sayılıyor. Cephe kolonlarını süsleyen ve akıl, kader, ilim ve erdemi simgeleyen dört kadın heykeli ise aslında kopya. Çünkü orijinalleri Viyana’da!

 

Kitaplığın tam karşısında, Mermer Cadde ile Kuretler Caddesi’nin kesiştiği noktada ilginç bir yapı topluluğundayız şimdi de: Biraz masum bir tanımlamayla Aşk Evi’ndeyiz. İ.S.1’inci yüzyıla tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan çok sayıda odadan oluşuyor. Yapıda bulunan mozaik kız portrelerinin, bu evde çalışan kızlara ait olduğunun sanılması, evin duvarları içinde bugünün modern klima sistemine eşdeğer bir soğutma ve ısıtma sisteminin bulunması yapıya dâir ilginç detaylar. Zamanında burada şarap mahzenleri, dev ocaklar, hamamlar, havuzlar, yatak odaları, konferans salonları ile muhteşem bir kütüphânenin bulunduğunu da sözlerimize ekleyelim ve Kuretler Caddesi’nden yukarı doğru yolumuza devam edelim.

 

Efes’in muhteşem çeşme ve tapınaklarının bulunduğu, dini liderler anlamına gelen Kuretler Caddesi’nin en güzel yapılarından biri hiç kuşkusuz Hadrian Tapınağı… Bu tapınaktan geriye sadece bir cephe alınlığı kalmış olmasına rağmen, tapınakta tasvir edilen mitolojik sahneler, yapıyı ilginç kılmaya yetiyor. Efes'in kurucusu mitolojik kral Andoklos'un bir yaban domuzunu öldürüşünü anlatan bu rölyefi Selçuk Efes Müzesi’nde mutlaka görmelisiniz. Hadrian Tapınağı’nı geçtikten sonra biraz ileride solda Trajan Çeşmesi yer alıyor. Zamanında önü havuzlu, iki katlı ve orta bölümünde İmparator Trajan’ın bir heykelinin bulunduğu bu Roma çeşmesinin diğer heykelleri ve süslemeleri de Selçuk Efes Müzesi’nde…

 

Efes'te bir imparator adına yapılmış ilk tapınak olan Domitian’ı da ziyaret edip, Yamaç Evler’de gezimizi noktalamak niyetindeyim. Dört yaşındaki kızım için, sanırım –şimdilik– bu kadarı yeter!

 

Devlet Agorası’nın hemen karşısında, kentin en güzel ve en merkezi yerinde bulunan Domitian Tapınağı’ndan aslında günümüze pek fazla bir şey kalmamış durumda. Yalnızca başı ve kolu ortaya çıkan Domitian’ın oldukça büyük ölçülerdeki kült heykelinin bugün İzmir Arkeoloji Müzesi’nde, tapınağın giriş altarının ise Selçuk Efes Müzesi’nde sergilendiğini belirtelim.

 

Tekrar Celsius yolundayız. Kuretler’den aşağı doğru iniyoruz. Güneş batmış. Hava hafif serinlemiş ve antik kent aydınlanmaya başlamış. Celsius’un gece görünümü bir başka güzel…

 

Bülbül Dağı’nın yamaçlarında Efesli zenginlerin ikamet ettikleri Yamaç Evler’in önündeyiz. Yıllar süren çalışmalar sonucunda, çevresel koşullardan zarar görmemesi için üstü özel bir sistemle örtülerek 2001 yılında ziyarete açılan Yamaç Evler, Efes’in zenginliğini ve yaşadığı günlerin rengini son derece net bir şekilde ortaya koyuyor. Geniş merdivenlerle caddeye dikey olarak açılan bu iki-üç katlı evlerin ya da villaların duvarlarındaki freskler ile mozaiklerden oluşan taban süslemeleri gerçekten görülmeye değer. İ.S.1’inci yüzyıldan 6’ncı yüzyıla kadar kullanılan bu evlerin, Celsius Kitaplığı’na yeraltından bir tünelle bağlanması ise bir başka ilginç detay…

 

•••

 

Efes ve Selçuk’ta görülecek daha nice yapı ve derin rotalar var. En başta St.Jean Bazilikası ile hemen yanındaki Selçuklu mimarisinin göz nuru İsa Bey Camii ve onun komşusu Artemis Tapınağı’nın kalıntıları olmak üzere, Meryem Ana’nın Evi, Bodrum Mausoleumu'ndan sonra Anadolu’nun en büyük ve yüksek anıt mezarına ev sahipliği yapan Belevi, Çamlık’taki Lokomotif Müzesi ve şirin köy Şirince’yi de düşünürseniz Selçuk coğrafyası defalarca “bis” yapmayı hak ediyor. Tabii tadına doyum olmayan meşhur çöp-şişleri de unutmamak gerek… Ama biz bu seferlik gezimizi burada noktalıyoruz.

 

•••

 

Babam Efes’i ilk ziyaret ettiğinde otuz yedi yaşındaydı, ben on iki. Daha annesinin karnındayken İtalya’yı dolaşan kızım ise dört yaşında keşfetti bu antik kenti. Bakalım, Eylül Ada bizi geçecek mi?

 

 

– Ağustos 2008

bottom of page