top of page

SERÜVEN

  • Yazarın fotoğrafı: gezginyazar
    gezginyazar
  • 10 Ara 2013
  • 3 dakikada okunur

Benim için; bilinmeyenlerle dolu coğrafyaları, uzak ülkeleri, sarp yamaçların ve dağların ardındaki şehirlerle köyleri, derin vadileri, mavi denizleri, kuytu ormanları, sonra deli deli akıp da giden ırmakları ve bu ırmakların can verdiği ovaları keşfe çıkmak ya da daha önce gidip gördüğüm ve belli bir süre yaşadığım topraklara yeniden geri dönmek gibisi yoktur. Ama başucu yazarlarımdan birinin son çıkan kitabından iyi bir metin okumak ya da yazı masamın başında bir başına oturuyorken, alfabenin yirmi dokuz harfini önüme döküp de tekrar bir araya getirdikten sonra yerlerini değiştirerek yepyeni bir sözcük veya cümle kurmak da tıpkı keşif yolculuklarım gibi her defasında tarifsiz sevinçlere kapıldığım bambaşka serüvenlerdir. En heyecanlı serüvenlere ise geçmiş güzel zamanları düşünüp anıların ve yaşanmışlıkların izlerini sürerken çıktığımı belirtmeliyim.


Yaklaşık yirmi yıldır okuyup yazarak hayatımı kazanıyorum. Bu anlamda yaşadığımız şu dünyanın şanslı kullarından biri olarak kabul edilebilirim. Ama bu sürecin, bugün itibariyle dolu dolu on beş yılını reklâm ajanslarında geçirdiğimi ve yıllardır yalan cümleler kurup cafcaflı sloganlarım sayesinde yaşadığımı söylersem, sanırım şu şanslı oluş meselesini de yeniden değerlendirmek doğru olacaktır. Yine de haksızlık etmemeliyim. Son birkaç yıldır mesleğimi soranlara sadece “okur-yazar” diye cevap versem de reklâm metinlerinde edindiğim deneyim, kişisel yazarlığıma da olumlu katkılar yapmıştır elbet: Sözcüklerle oynamak, merak ve istek uyandırmak ve akıp giden cümleler kurmak…


Edebiyatla çok küçük yaşlarda tanıştım. İlk gençliğimde durmadan okuyup yazar, babamın kütüphânesine bitip tükenmek bilmeyen bir iştahla saldırırdım. Ortaokul ve lisede kazandığım şiir ödülleri biraz da bu dönemin sonucudur.


Yirmi beşime geldiğimde iki kitap (Güz’Düşüm ve Ay Işığı’M) dolusu şiir yazmış, dergilerde, ortak kitaplarda ve antolojilerde çoktan yer almıştım. Neden sonra bıraktım şiiri… Belki, hiçbir zaman sevdiğim şairlerim kadar iyi bir şair olamayacağımı anladığımdan ve bugüne kadar kâğıda düşülmüş bütün mısraların zaten yazılmış olduğuna inandığımdan ya da sadece reklâm yazmaya başladığım içindir bu kopuş, bırakış ve kayboluş. Kimbilir?


On yıl kadar önce çalıştığım ajansın hesabına hazırlamış olduğum Çeşme ve İzmir rehber kitapları ve yine aynı ajans bünyesinde yayımlanmaya başlayan İzmir Life dergisindeki görevim ise okur-yazarlığımda yeni bir sayfa açılmasına neden olmuştur diyebilirim.


Öncelikle yaşadığım şehirde, yıllardır süregelen her türlü kültürel kıyıma, yanlış politikalara ve çıkar doğrultusunda hazırlanmış imar plânlarına rağmen, hâlen dahi muhteşem bir mirasın ısrarla yaşamaya devam ettiğinin farkına vardım. Eski mahallelerde, çarşı ve pazarlarda, yakın veya uzak ören yerlerinde yürüyüp dolaşırken, görerek bakmayı ve seyretmeyi öğrendim. Ardından bu doğrultudaki okumalarımı sıklaştırdım: Tarih, coğrafya, arkeoloji, mimari ve gastronomi derken kent kültürüne ve gerçek hayat hikâyelerine yani günlük ve hatıra defterlerine, oradan da tüm bu disiplinleri içinde barındıran gezi edebiyatına merak saldım. Çok kısa bir süre içinde de Türkçe’de bugüne kadar yazılmış tüm gezi kitaplarını bir bir edinip okumayı kendime görev bildim. Bu görev aşkına, gözlerimdeki genetik mirasımın neden olduğu ve her geçen gün bu miras yüzünden önümdeki kornea perdesinin boz bulanık koyuluğu giderek artsa da elimde büyüteç, aynı heyecanla devam etmekteyim.


•••


Özcümle: Adını şimdilik “Geçmiş Zaman Eki” olarak vaftiz eylediğim bu kitap, gezmeye meraklı bir reklâmcının ya da sadece okur-yazar bir adamın geçmişe doğru yaptığı yolculuklarıdır. İlk notları 2009 yılının son çeyreğinde alınmaya başlanmış olup üzerinde “Sıfır On Sekiz” yazan bir defterde saklanmıştır. Yazılma kaygısı, bu sıradan adamın yaşantısından bir kesit sunmak ve hatıralarını paylaşmak değildir elbette. Üstelik hatıra yazmak, (gerçek edebiyatçılarımızı parantez dışına alarak söylüyorum) sadece popüler kültürün sivrilttiği isimlere tanınan bir haktır bu ülkede… Ve bu ülke nüfusunun da en az yarısının hayatı kesinlikle roman olacak ölçüde renklidir, heyecanlıdır!


Ama kahramanımızın böyle bir iddiası yoktur. Onun tek derdi ve amacı 70’li ve 80’li yılların Türkiye’sindeki bir taşra kasabasına ve orada yaşanan hayatlara bugünden bakmak, yeme-içme kültüründeki değişikliklere ve farklılıklara vurgu yaparken yitip giden değerlerimizi anlamaya çalışmak, yanı sıra günün önemli olayları, moda akımları, şarkıları, markaları, giyim kuşam telâşlarıyla birlikte elbette içsel yolculuklar eşliğinde otobiyografik metinler ortaya koymaktır.


Bu değerler ve hayatlar hiç kuşkusuz ortaktır. Herkes benzer deneyimler yaşamış, hatıralarındaki benzer kayboluşları özlemle anmıştır.


Bu yüzdendir ki, herkesin hayatı bir serüvendir. Ve her serüvenin bir başlangıcı vardır. Kendi köklerinden beslenenler ise en çok yazarlardır.


 
 
 

Yorumlar


Follow Us
  • Twitter Clean
  • Facebook Clean
  • Google+ Clean
Recent Posts

© 2023 by Glorify. Proudly created with Wix.com

bottom of page