
Murat 124
Rengi kırmızıydı. Bordoya çalan koyu kırmızı. Arkasında, araba yolda gittikçe kafası aşağı yukarı sallanan oyuncak bir köpek ya da cama yapışarak sürekli sağa sola hareket eden bir el yoktu sanırım. Olsa olsa tığ işinden bir karpuz dilimi sadece. Dikiz aynasından sarkan bir CD‘nin olmadığı ise kesin.
Onca otobüs filosu ve sıra sıra kamyondan sonra Chevrolet’ler, Cadillac’lar ve Buick’ler gelip geçmişti Ahmet Dedemin hayatından. Annemle babamın düğün arabası yapılan Chevrolet Impala’yı ise hayâl meyâl hatırlıyorum şimdi; yaylana yaylana gider, gaza basıldığında uçardı sanki. İşte o Impala’yı verip Murat 124’ü almıştı dedem. 70’li yılların en gözde arabasıydı kuşkusuz. Ve Amerikanlara göre, elbette çok az yakardı.
Akşama doğru eve geldiğinde, arabasını sokağa güzelce park ettikten sonra beni çağırırdı yanına Ahmet Dedem. Eli kolu dolu olurdu çünkü, yardım ederdim ona. Bazen de kışlık kavun ve karpuz getirirdi bagajı doldurarak. O zaman halamlar da inerdi sokağa; ve birer ikişer taşıyıp evin girişindeki divanın altına yuvarlardık hepsini.
Ödülüm ise direksiyona kurulmak olurdu her zaman. Ön koltuğa oturur, direksiyonu sağa sola kırar, yerli yersiz kornaya basar, bir yandan da ağzımla motor sesi çıkarır, böylece uzun yolculuklara çıkardım bir başıma. Maceradan maceraya koşardım sanki. Ama sadece evin önündeki parke taşlı daracık sokakta. Fazlasını istemedim hiçbir zaman. Ve otomobillere olan ilgim, bu kadarla sınırlı kaldı diyebilirim. Ehliyetim bile yoktur bugün benim.
Dedemle Murat 124’e atlayıp kasabanın sokaklarında ya da uzak yakın coğrafyalarda gezintilere çıktığımızı da hatırlamıyorum şimdi. Sadece sünnetimin olduğu gün (7 Ağustos 1977) turlamıştık Gönen’i. Mevlüt başlarken mahalleden ayrılmış ve makul bir süre sonra da dönüşe geçmiştik. O yolculuk bitsin istememiştim hiç.
Eve geldikten sonra sünnetçinin elinden kurtulup banyoya saklanmış, ama kısa sürede yakalanmış, hatta arada kuzenim Utku’ya yer değiştirmeyi bile teklif etmiştim avaz avaz bağırırken. Utku ise teklifimi kabul etmişti, en saf hâliyle. Yine de her türlü numaraya, inkâra ve yalvarmaya rağmen, pek dinleyen olmamıştı beni…
Ertesi günden sonra mutfakta ve yatak odasının dolaplarında (fazla) kalan kolilerce bisküvi ile kasa kasa sade gazozu, abim ve mahalle arkadaşlarımızla birlikte çılgınca tüketmeye başlamış ve böylece normale dönebilmiştim sonunda. Ama yine de o gün bugündür, sünnet merasimlerini pek hazzetmem ben.
Yaklaşık bir yıl sonra Murat 124’ünü sattı Ahmet Dedem. Yollarda direksiyon sallayarak geçen ömrünün son şahidi işte bu küçük araba oldu. Kendisini emekliye ayırırken, arabadan gelen parayla da anneannemin nane bahçesinin yola açılan köşesine iki adet dükkân yaptırdı. Ve o tarihten sonra hızla değişti hayatlarımız. Sadece bizim değil; siyasi kavgalar, askeri hırslar, politik ve kültürel yozlaşmalarla beraber tüm memleketin…
Bazı hatıralarımızın tıpkı o 124 gibi vişne çürüğü tadında olmasının nedeni, işte bu yüzdendir.
– o –