top of page

Tarihi Parkın Menekşeleri

 

İlkbaharda menekşeler açmaya görsün; her yer mora keser, kokuları çarşıyı aşıp bizim mahalleye kadar ulaşır ve tüm Gönen, Park’a koşardı eskiden. Hercai menekşelerin kokusu gibi bir koku da başka hiçbir çiçekte yoktur, bilirsiniz. O kokular ki, insanı hem âşık, hem de mest eder; lacivertten eflâtuna, sarıdan turuncuya, erguvandan pembeye dönerken hercailer… Ama en çok da mor. Çünkü mor kadar bu çiçeğe yakışan, onu güzelleştirip gönlümüzün baş köşesine oturtan bir renk daha bulunmaz bence dünyada. Bu yüzden Gönen Parkı, mor hayâllerle doludur benim için. Ancak bugünkü gibi “hercaileşmiş” değil, tam tersine kararlı ve vefalı…

 

1953 yılındaki 7.2 şiddetindeki büyük depremde ağır hasar görmüş Gönen. Hemen hemen bütün evler yıkılmış. 250 insan can vermiş. Ama yaralarını hızla sarmaya başlamış belde. Yeni yerleşim alanları açılmış.

 

Bunlardan biri de kaplıca bölgesi içinde kalan mezarlığın taşınmasıymış. Yerine plânlanan Park’ın ilk temelleri de o zaman atılmış. Asırlık servi, ıhlamur, yemişken, kestane, çınar, söğüt ağaçları yerlerinde kalmış ve yıllar geçtikçe Yeşil Gönen adı bir efsane gibi dilden dile dolaşmış. Hemen yanı başında, İda’nın bağrından kopup gelen Gönen Çayı akan, tüm termal tesislerin, pansiyonların, eğlence, dinlence mekânlarının, oyun ve spor sahalarının ve keyifli yürüyüş yolları ile birbirine bağlanan çay bahçelerinin bulunduğu bu alan, eski ruhâni yapısını çarçabuk geride bırakmış.

 

Park‘ın yapımı sürerken gerçekleşen hafriyat çalışmaları ise Gönen’in tarihinde yepyeni sayfalar açmış. Toprak kazıldıkça Roma dönemine ait mozaikler, yazılı taşlar, lahitler, sütun başlıkları, kitâbeler ve madeni paralar ortaya çıkmış. Bu kitâbelerden birinde (İ.S.2.yüzyıl) Gönen’in adı “sıcak su şehri” anlamına gelen Thermi diye kazılıymış. Ve Gönen’de bulunan hamamların adına, o dönemde Granikaion Hamamları denmekteymiş. Daha eski bir buluntuda ise Gönen’in ilk adının Hellen dilinde “Artemis’in ülkesi” anlamına gelen Artemea olduğu ve kentte Artemis adına yapılmış bir de tapınak bulunduğu bilgisine ulaşılmış. Sözün özü, böylece Gönen’in tarihinin milât öncesine kadar uzandığı net bir şekilde anlaşılmış.

 

Tarihi eserler için yine Park alanında (basit) bir Müze yaptırılmış ve işte o gün bugündür tüm eserler, başta mozaikler, bu Müze’de sergilenir olmuş. O zamandan beri açan mor menekşelerle birlikte…

 

Uzun yaz gecelerinde daha bir şenlenirdi Park. Yazlık sinemalardan birinde yıldızların altında, tercihen neşeli bir Türk filmi ailecek seyredilmiş, kimsenin canı eve dönmek istememiş ve çoluk çocuk Park’ın yolu tutulmuştur. Herkesin keyfi yerindedir ve istisnasız herkesin elinde, kocaman bir kesekâğıdı içinde “esmeray” vardır. Aslında bir tür ayçiçeği olan, ama bilinenden daha ufak, tombul ve ince kabuklu bu çekirdeği, şimdi tüm kasaba iştahla çitleyecek, bazı çocuklar avuç avuç ağzına atıp öyle yemeyi tercih edecek ve bu eğlence, kimi geceler sabahlara kadar sürecektir. Çünkü aptal kutusu televizyonlar, çoğu evde yoktur henüz. Ve ince belli cam bardaklardaki demli çaylar eşliğinde koyu sohbetlere dalmak, işte bu esmerayların işidir kuşkusuz.

 

Park yükünü almış, asırlık ağaçların serin gölgelerini dolduran tahta masalarla tahta sandalyelerde tek bir boş yer kalmamıştır artık. Hele bir de panayır mevsimiyse aylardan, tam bir curcuna yaşanmakta, uçan balonlarını ellerinden kaçıranlar ya da o kalabalıkta delice koşarken Kuğulu Park’ın dize kadar gelen havuzuna batıp çıkanlar, annelerinden yedikleri zılgıtın da etkisiyle bir köşede sessizce zırıldamaktadırlar. Kuğulu’da yer bulamayanlar Mıstık’a ya da çay kenarındaki Çağlayan’a doğru uzanırlarken, bazen bir rüzgâr çıkar, önce hafif hafif serviler hışırdar, salkım söğütler onlara cevap verir ve en son mor menekşelerin üzerinde yükselen yemişkenler, yağmurun ansızın bastıracağını haber verirdi birden. Çoğunluk çil yavrusu gibi dağılır, bazıları ise yaz yağmuruna aldırmayıp nasılsa çabuk geçer diye kuytu bir köşeye saklanmakla yetinir, genelde de öyle olur, gökyüzü bir anda açılır, ortalığa menekşe ile karışık mis gibi toprak kokuları yayılır ve tüm o curcuna, sohbet, çitleme ve eğlence kaldığı yerden devam ederdi yeniden.

 

Kara kış bitip, kar kalkıp, bahar geldikten sonra Nisan’daki ilk yağmurlarla birlikte, salyangoz toplamaya giderdik arkadaşlarımla beraber. Mahallemizdeki 70 Evler’in kimi boş bahçelerinde de bulunsa da en çok Park’ta gün ışığına çıkardı bu kabuklular. Yemişken ağaçlarının gövdeleri sayısız salyangozla dolar ve bizler, bazen tiksinerek, bazen de korkuyla karışık bir heyecanla tek tek bu hayvancıkları toplayıp bir torbaya doldurur, sonra da çarşıdaki bir dükkâna götürüp kilo usulü satardık. Doğrusu iyi para kazanırdık bu işten. Ama asıl parayı toptancının kazandığını, çünkü tüm bu salyangozları Fransa’ya ihrac ettiğini ve Paris’in ışıltılı bulvarlarında sıralanan lüks lokantalarında, bizim topladığımız salyangozlarla yapılan yemeklere (üstelik 1 porsiyondaki 3-4 tanesine) avuç dolusu paralar ödemeye hazır ve alışkın, damak zevki son derece gelişmiş insanlar olduğunu ise hiç bilmezdik. Bilseydik de inanmazdık zaten.

 

Ama yıllar sonra denizden çıkan yakın akrabasının tadına afiyetle varınca, çocukluğumda bana hatırı sayılır bir harçlık sağlayan o salyangozların hiç değilse birinin bile tadına bakmamış olmam, içimde derin bir uktedir şimdi…

 

Salyangoz mevsimi geçtikten sonra ise yemişkenlerin hükmü sürerdi Parkımızda. Nohut tanesi büyüklüğündeki bu yabani meyveler, önce sarı sarı belirirdi ağaçların dallarında. Kahverengiye döndüğünde yenilecek lezzete ulaşır, hafif kekremsi tadına herkes bayılırdı Gönen’de. Biz yemişken diye bilsek de menengiçmiş asıl adı. Dövülüp öğütülerek yapılan kahvesi, son zamanlarda pek ünlü.

 

Gönen’den göçeli tam 25 yıl oldu bu sene. Ve aile büyüklerim, birer birer ayrıldıkça bu dünyadan, iyice koptum köklerimden. Bu yüzden yıllar var ki, hiç yolum düşmüyor memleketime ve onun anılar denizi parkına. Ama yakın zamanda duyduğuma göre, tarumar etmiş o cennet parkımızı Akp’li belediye. Menekşeler sürülmüş, ağaçlar sökülmüş, plâstikten ruhsuz mekânlarla doldurulmuş her karış toprağı. Görenler gözlerine inanamıyor, eskilerin gözleri yaşarıyor, ama kimse de sesini çıkarmıyormuş bu talana karşı. Hercai olmuş çünkü herkes, koruyamamış menekşelerle dolu tarihi parkını…

 

 

– o –

 

© 2023 by Glorify. Proudly created with Wix.com

bottom of page